NEVZAT ÖYLEK nevzatoylek@gmail.com

Yazarın Özgeçmişi

1978 yılında Bingöl’de doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Bingöl’de tamamladı. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesinden 1999 yılında mezun oldu. Meslek hayatına 1999 yılında Arakonak İlköğretim Okulunda öğretmen olarak başladı.Bingöl merkez ve Solhan ilçesinde, Ankara’nın Altındağ, Sincan ve Ayaş ilçelerinde muhtelif kurumlarda öğretmenlik ve yöneticilik yaptı. 2012 yılında Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünden, 2013 yılında Ahmet Yesevi Üniversitesi Ekonomi Fakültesi Yerel Yönetimler Bölümü Yüksek Lisans Programından, 2015 yılında Anadolu Üniversitesi Medya ve İletişim Bölümünden, 2016 yılında Çankaya Üniversitesi İnsan Kaynakları Yönetimi yüksek lisans programından mezun oldu. Türkiye Ulusal Ajans Danışma Kurulu Üyeliği, Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) Türkiye Yeterlilik Çerçevesi Kurul Üyeliği, Mesleki ve Teknik Eğitim Strateji Belgesi Değerlendirme Kurulu Üyeliği görevlerini yürüttü. Katıldığı birçok hizmet içi eğitimin yanı sıra, Başbakanlık Etik Kurulu Etik Eğiticiliği, Voleybol Hakemliği, Adalet Bakanlığı Uzlaştırmacılık ve Bilirkişilik sertifikalarına sahiptir. Birçok sivil toplum kuruluşunda gönüllü olarak çalışan Öylek, hâlen Milli Eğitim Bakanlığında öğretmen olarak görev yapmaktadır.


Diğer Yazıları

NEVZAT ÖYLEK nevzatoylek@gmail.com

YEREL KALKINMA VE TOPLUMSAL BİLİNÇ

25 Ekim 2021 Pazartesi 04:45

Dünyada yaşanan hızlı değişim, yeni imkânların yanında, yeni sorunları da beraberinde getiriyor. İnsanlık için birer tehdit unsuru olan savaşlar, terör, ayrımcılık, bozulan ekolojik denge, doğal kaynakların bilinçsizce tüketimi, gelir dağılımındaki adaletsizlik, açlık, yoksulluk ve işsizlik gibi sorunlar dünyayı kasıp kavuruyor.

Bu sorunlarla mücadele ettiğini iddia eden devletler ve uluslararası örgütler olsa da işlerin yolunda gitmediğini, hatta her geçen gün kötüye gittiğini gösteren veriler de mevcut.

Peki, yerel çabalarla bu sorunların bölgesel etkisini azaltmak veya sorunları tamamen bertaraf etmek mümkün mü?

Şüphesiz yapılabilecek şeyler ve bunun için de her birimizin sorumluluğu var.

Sorumluluğumuzun başında sorunları gören ve bunlardan rahatsız olan ve çözüm konusunda sorumluluk üstlenmesi gerektiği bilincine sahip insanlar yetiştirmek geliyor. Bunun yolu da şüphesiz eğitimden geçiyor.

Okullarda verilen eğitim, yarının büyüklerine kazandıracağı yetkinlikler boyutuyla uzun vadede elbette çok önemli.

Fakat kısa vadede bir “toplumsal değişim ve sıçrama” arzu ediyorsak, bunun yolu merkezi ve yerel yönetim birimlerinin, özel sektörün ve sivil toplum kuruluşlarının da dâhil edildikleri bir bilinçlenme seferberliğinden geçiyor. Temel problemlerimiz konusunda herkesin ama özellikle öncü kişi, kurum ve kuruluşların sahip olduğu bir bilinçten bahsediyorum.

 

BİLGİ, BİLİNCE DÖNÜŞMELİ

Aslında toplum olarak sorunlarımız ve bu sorunlardan çıkış yolları konusunda fikir sahibiyiz. Sorun, bu bilginin bütüncül ve sistematik bir bilince ve çözüme ilişkin bir pratiğe dönüşmemesidir.

Mesela Bingöl kamuoyu, Bingöl’ün Anadolu’yu kuzeyden güneye, doğudan batıya bağlayan karayolu ağının kavşak noktasında; coğrafi konumuyla, tarım ve hayvancılığa müsait doğal yapısıyla önemli kalkınma dinamiklerini barındırdığı bilgisine sahip.

Başta Bingöl balı olmak üzere Bingöl orijinli organik tarım ve hayvan ürünlerinin markalaşması gerektiği, ürün ve üretim çeşitliliği ile Bingöl’ün bölgesel bir üretim merkezi olabileceği de biliniyor.

Yine kış sporları, termal, dağ, doğa ve yayla turizmi ile ilgili muazzam bir istihdam potansiyelinin bugüne değin atıl durumda olduğu kanaati de mevcut.

Yani memleketimizin sahip olduğu daha birçok imkân ve fırsat konusunda fikir sahibiyiz.

Fakat sahip olduğu potansiyel şu ana kadar Bingöl için bir katma değer oluşturmuş ve bu potansiyelle sıra dışı bir sıçrama hikâyesi yazılabilmiş değil.

Bunun sebebi, topluma yön verebilecek kişi ve kurumların bir umut vaat eden gelecek projeksiyonu ortaya koyamamış ve değişim, dönüşüm, üretim ve kalkınma konularında ortak bir bilinç oluşturamamış olmasıdır.

Kişisel bilinçlenmenin yanında toplumun genelinde de bu bilinç oluşmadığı sürece bölgesel kalkınmadan da, toplumun geneline yayılan bir refahtan da söz edemeyiz. Bu bilinç, anacak toplumun alışkanlıklarından kurtulmasını sağlayacak bir sosyolojik dönüşümle mümkündür.

Bunun da kendiliğinden oluşması mümkün değil.

Öyleyse nereden başlamak gerekir?

 

DÜŞÜNCE PLATFORMLARI KURULMALI

Bir projenin, yatırımın, icadın, hâsılı ortaya güzel bir şeyler çıkarmanın ilk aşaması, düşünmek, konuşmak ve tartışmaktan geçiyor. Fakat zayıflayan istişare kültürü, yönetime katılım mekanizmalarının zayıf olması ve toplum bütün kesimleri arasında iletişimin her geçen gün zayıflaması nedeniyle en can yakıcı sorunlarımızı bile kafa kafaya verip konuşamıyoruz.

Öyleyse işe insanımızın düşüncelerini rahatlıkla ifade edebildiği platformlar oluşturmakla başlayabiliriz. Mahalli ve mülki amirler, sivil toplum kuruluşları, yerel medya temsilcileri, siyasetçiler, akademisyenler ve söyleyecek sözü olan herkesin düşüncelerini özgürce ifade edebildiği, fikirlerin uçuştuğu, tartışmaların yaşandığı, kararların alındığı bir düşünce platformu.

Bugüne değin böyle bir platform oluşturulmuş olsaydı, bölgesel kalkınma hamlelerinin, ulusal kalkınmadaki rolünü bilen planlamacılar burada düşüncelerini ifade eder, belki de dev projelere ilham kaynağı olurlardı.

Devletin, siyasetin ve bütün kamu imkânlarının insanların güveni, huzuru ve refahı için seferber edilmesi gerektiğinin idrakinde olmayanlara bu platformlarda gerekli uyarı, eleştiri ve hatırlatmalar yapılırdı.

Sonuç olarak memlekette bir şeyler değişsin istiyorsak, bunun ancak atacağımız ortak adımlarla gerçekleşebileceğine inanmalı, beraber hareket etmenin manevi hazzı ve sinerjisinin kurtuluşumuzun çıkış noktası olacağını aklımızdan çıkarmamalıyız.

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
solhangazetesi.com